25 Aralık 2011 Pazar

ONU BESLEMEK VOLUME 2


 Artık evdeydim ve aylar sürecek büyük süt mesaim başlamıştı. Hastanede, oğlumu emzirmeme izin verirler belki diye düşünsem de, acilen bir pompa satın almam gereğinin farkındaydım. Araştırmaya başlamıştık, ameda, medela, avent, vb. onlarca markanın "üstün" özelliklerini okuyorduk fakat hiç biri tatmin edici gelmiyordu. Herkesin söylediği ortak bir şey vardı ki, o da; hiç bir pompanın, o minik bebeğin iki damağı arasında göğsünüzü ezip emerek çıkardığı sütü çıkaramayacak olmasıydı. Bunu aylar sonra anlayacaktım.

Markalar arasında kararsız kalınca kiralamaya ve denemeye karar verdik. Her markayı bir kaç hafta deneyecektim. İlk aklımıza gelen, makineyi e-bebek gibi bildiğimiz bir yerden kiralamak oldu.Çok pahalı söylentilerine rağmen, diğer pek çok avantajı sayesinde bizi müdavimi yapan mağazayı aradık, ellerinde Avent'in iyi bir modeli olduğunu söylediler. Eşim almaya gittiğinde, ellerinde bu modelin olmadığını, bir yanlışlık olduğunu söyleseler de müşteri memnuniyeti ön plana çıkınca, yaklaşık 1300 tl civarında olan Avent Isıs IQ Duo model makinelerden, kutusu açılmamış bir taneyi bize kiralamışlar. Yani şu aşağıda gördüğünüz modelden, tertemiz bir makine ile başlamış oldum macerama.

 Eve getirip kısa bir sürede çalışma prensibini çözdükten sonra, her seferi müthiş ağrılı geçen sağma macerası da başlamış oldu. Makine sağma hızınızı kaydedebiliyor, ve siz ne hızda isterseniz o hızda sağıyordu ama ağrıya katlanmak için oğlumu ilk gördüğüm anı düşünmekten başka yapabileceğim hiç bir şey yoktu. Onun pembe teni, sonradan düzelecek kıvrık saçları dünyanın en etkili ağrı kesicisiydi. Yaklaşık 10 gün sonra, ağrı azalarak yok oldu. Şimdi sıra sütü arttırmadaydı ama nasıl? İlk gün sağdığımda, yalnızca 40 cc elde edebilmiştim. Sonra 60 cc'ye çıkmış ve adeta orada durmuştu. 

Bazı kadınların, yeterince istediklerinde, anne olmasalar bile bir bebeği emzirerek sütlerini getirdiklerini okumam dönüm noktası olmuştu. Demek ki süt moralle, istemeyle artabilen bir şeydi. Stresle de gidebilirdi. Bazı annelerin kafayı buna takıp, başka bir şey düşünememelerine rağmen, sütlerinin artmadığını görüyor ve korkuyordum. Yapmam gereken olabildiğince sakince, sabırla bunu istemekti.





Gerçekten konstantre oldum. Belki size delice gelecek ama, sütümle konuştum. Oğluma benden selam götürmesini, kendisinin onun için ne kadar önemli olduğunu söylemesini istedim. Ona anlat dedim, ben senin annenin canıyım, kanıyım, kemiklerinden, iliklerinden geldim seni büyütmek için. O senin yanında olamıyor, ama beni gönderiyor taaaa içinden. O seni çok seviyor...

Konuşunca büyüyen çiçekler misali, ben istedikçe sütüm yavaş yavaş arttı, öyle çok değil ama oğluma yetecek kadar, ben konuştukça oğluma iletti söylediklerimi, biliyorum çünkü oğlum ilk günler çok az büyürken sonra kocaman kocaman büyümeye başladı. Yani işe yaradı. Sevgimle, kanımla, canımla çıkardığım sütüm, sevdiklerimizin duaları ve babasının sarsılmaz inancıyla ,oğlumuz her gün daha çok büyüdü. Bazen daha fazla, bazen çok daha az oldu, sabit kalmadı ama 5'inci ayımıza 10 gün kala, hala onu sadece sütümle beslemeye yetiyor. S

iz siz olun  bir başkasının lafına, bir başkasının cc sine kafanızı takmayın. Ben yaşayarak gördüm ki, sütün bir büyük düşmanı stres ise, bir büyük düşmanı da "kadınlar" ve bazen haddini aşan "erkekler". Onları da yazacağım:D Sırayla.. Şimdi onu beslemeye konsantre olalım.

Not: Üçüncü fotoğraf, yaklaşık 1 aylık çabanın, günde en az 5 -6 kez azimle sağılan göğüslerin ürünü. Sakın ola, öyle bir kaç günlük çaba sanmayın. Bir sağlık sorununuz yoksa, ki sütünüz artmıyorsa bu olasıdır, moraliniz yerindeyse, azmetmişseniz sütünüzün artmaması için hiç bir neden yok.

3 Aralık 2011 Cumartesi

EVDE İLK HAFTA

Evdeki ilk uykumuz
    Süt mesaisini anlatmaya kısa bir mola veriyoruz, çünkü oğlan evde. 
Birlikte geçirdiğimiz ilk hafta ve artık tüm dert onu emzirebilmek. Prematüre ailelerine doktorlar genelde bir kaç öğün anne sütünü (eğer bebek ek besin almak durumunda ise, prematüre bebekler için formüle edilmiş mamaları) biberon ile vermeyi tavsiye eder. Oldukça önemli bir tavsiyedir ve bebeğiniz prematüre değil ise bile mutlaka değerlendirmenizi öneririm (en azından bir öğün için) çünkü;

-Bebek biberona erken alışır ama her öğünü onunla almadığı için memeden soğumaz (Biberona alışmanın önemini uyku kısmıda anlatırım)
-Onun o minicik kuvvettsiz ağzının ne kadar süt çekip çekemediğini sorguladığınız kabuslar görmez ve
- İlk haftalarda yaşanabilecek olası kilo kayıplarının önüne geçmiş olursunuz.

Biz ilk haftamızı iki kelime ile harcadık kötü bir doktor sayesinde; "emdi/emmedi".
Tüm derdimiz buydu ve ailecek duygusal travma yaşıyorduk. Daha önce doğum yapmayı planlamadığım bir hastanede doğum yaptığımı yazmıştım. Oğlumuz da orada yoğun bakımda kaldı. Yoğun bakım doktorumuz, çıktıktan sonra o hastanede görev yapan ve aynı zamanda bir üniversitede eğitmen olan bay bir doktoru mutlaka görmemizi tavsiye etti. Biz arayışlarımıza rağmen henüz bir doktorda karar kılmamıştık. Randevuyu aldık, doktora gittik, oğlanı soyduk, ağlattık, kabaca "canlılığına" baktık ki bu bizim için korkunçtu, tarttık!!! 

O da nesi, oğlumuz eve geldikten üç gün sonra sadece 60 gr almış 1960 gr olmuştu. "Sadece" diyorum çünkü bu bize normal gelmişti ama doktorun feryadı üzerine müthiş bir strese girdik. Bize biberonu öneren de oydu ama bebeğimizin biberonu reddetmesi, stresimizi iki misli katladı. Aynı gün acile geldik, sonra bir daha, bir daha. Deliler gibi davranıyoruk çünkü çok korkutulmuştuk. Hemen mama vermeliydik doktora göre. Süt dostu hastanenin doktoru, pek süt dostu çıkmamıştı. Ona göre çocuk beslenemiyordu ve kurduğu cümle şu olmuştu; besleyememişsiniz.
Oysa çocucuğun ağzına elini her atan emme kuvveinden bahsediyordu. Sütüm de günlerdir onu beslemeye yetiyordu.

Mama falan vermedik. Ben üç gün ağladım, sinir krizleri geçirdim. Dördüncü gün biberonu aldı. Bu kez memeyi reddetti. Biz o sırada bir doktor bulduk. Ona gittik. Zorlamadık. Sonra memeyi de biberonu da kabul etti. Her şey geçti, oğlan daha hızlı kilo almaya başladı. En azından uzunca bir süre böyle gidecekti. Anne sütü, bir bebek için, prematüre bile doğmuş olda oldukça besleyici ve yeterliydi. Bunu onun gözlerinde her geçen gün artan ışıldamadan anlayabiliyorduk. 

Bu dönemi atlattıktan sonra (ki iyi ki çok uzun sürmedi) içimizde kalan şey şu oldu, sevgili oğlumuzla, sevgi, sıcaklık dolu geçireceğimiz dakikaları, sinir buhranları ve gözyaşları ile geçirmiştik. Neden mi? İş bilmez bir doktor ve o an ki duygusal zafiyetimiz yüzünden. 

Şimdi kafama kötü diye kazıdığım o günleri çok hatırlamak istemesem de, çektiğimiz videolar aslında durumun çok da kötü olmadığını, oğlumuzun yanında nasıl da dimdik ve güçlü bir şekilde mücadele verdiğimizi gösteriyor. Mutlu oluyorum... ve gerçekten öneriyorum, çok ciddi bir sağlık problemi yoksa, az yese, az kilo alsa ve prematüre doğmus bile olsa, bebeğinizle geçireceğiniz ilk haftaların değerini bilin.

Değerini bildikten sonra, biz çok mutlu olduk, çok güzel vakit geçirdik ve asla ama asla unutamayacağımız muhteşem hatıralar biriktirdik. 
Darısı başınıza :)





ONU BESLEMEK VOLUME 1






  Şöyle ki, bir bebeğiniz varsa, hele de prematüre bir bebeğiniz varsa, bu hayattaki en büyük sorununuz onu besleyebilmektir. Gittikçe yaygın olarak, anneler bebeklerini en az 6 ay sadece anne sütü ile beslese de, bazı doktorlar ve diyetisyenler 4'üncü ayı da uygun bulabiliyor. Ek besinlerden sonra ise, pek çok dirayetli anne, 2 yaşına kadar, imkanları dahilinde bebeklerini emzirebiliyor. Çocukların daha geç yaşlarına kadar emzirildiği ülkeler de yok değil.

sağdığım ilk süt
Benim emzirme kabusum, hamileliğimin erken haftalarında başladı. Kabuslar görüyor, bu kabuslarda bebeğimi besleyemiyor ya da beslemeyi unutuyordum. Yaşadığım üzüntüyü ancak bebeğini besleyemeyen bir anne anlayabilirdi. Oğlum prematüre doğunca, emzirmekle ilgili hiç bir araştırma yapmadan, süt sağmakla ilgili neredeyse hiç bir fikrim olmadan girdim bu piyasaya. İlk bir ay da sadece içgüdülerim ile hareket ettim. 

Hastanede ilk gün süt aklıma bile gelmedi. Hemşireler sağma makinesi getirerek, henüz kendinde olmayan beni süt sağmaya ikna etmek yerine, eşimi bana yardım etmeye teşvik ederek en doğru adımı attılar. Üç saatte bir, daha ikinci dakikasında uyuyarak süt sağmayı denedim. Yaklaşık 20 dakika deniyordum ama yarısında derin uykuya geçtiğimden sütün gelip gelmediğini, göremiyordum. Uyandığımda tertemiz biberonları görünce hüsrana bile kapılmıyordum, o kadar. Anlayacağınız narkoz sadece bedenimi değil, duygularımı da kötü etkilemişti.

İkinci gün daha bir üzgündüm, gelmeyecek herhalde diyordum. Ümidimi kesmiştim resmen, kimselere de bir şey sormuyordum. Çay üstüne çay içmek pek işe yaramamış gibiydi. Öğlen  sıcak bir banyo yaptım, ayaklarımın altına sıcak su torbaları koyup rahatladım ve en önemlisi oğlumu gördüm. 

Onu görünce, onu beslemek için duyduğum büyük isteği herkesin hissetmesini çok isterdim. Bu çok yüce, çok özel bir duyguydu. Üçüncü gün, yeterince kendimde değildim ama sürekli onu düşünüyordum. Valizimi toplamıştım ama gitmeden önce oğlumu bir kez daha görecektim. Ona ellerim boş gitmek istemiyordum. Bir lokma da olsa, ona sütümden götürmeliydim. Sabah ziyaret eden doktorum göğüslerimin emzirmeye hazır ve dolu olduğunu söylediyse de bu işte bir yanlışlık olduğunu çözememiştim. Sabah 08:00'de kalkmıştım ve neredeyse 11:00 olmasına rağmen hala sağıyordum. İkinci günün akşamı, göğsümden jel kıvamında bir şeyler gelmişti ama hakikaten lokma kadardı ve ben onun süt olabileceğini düşünmemiştim bile. Koluma değmiş ve yapıştırıcı gibi iz bırakmıştı. 

Üçüncü gün henüz ortada gözle görülür bir şey yoktu. Eşime, emzirme hemşiresine pompayı kontrol ettirmesin rica ettim. Flash flash... Pompa bozuktu ve benim ilk deneyimim olduğu için anlamamıştım. Yenisi verilir verilmez, bir gün önceki jel kıvamlı sıvıdan bir parmak kadar elde ettim ve bunun kolostrum olduğunu öğrendim.

Artık tek bir derdim vardı, eve gidip bu sıvıyı arttırmak...

PREMATÜRE EBEVEYİNLERİ SAKIN UNUTMAYIN!!





Neyi mi? Bu testleri...

Prematüre doğmuş bir bebeğiniz varsa, doktorunuz tarafından size bir takım öğütler verilecektir. Hastaneden çıkarken değil de, bir kaç gün daha önce verseler, muhtemelen salim kafa ile not edecek, unutmayacaksınız ama hastaneden çıkma telaşı esnasında söylendiği için atlamanız olası. Aman dikkat, unutma lüksünüz olmadığını unutmayın!! Hepsini dikkatlice not edin, dahası dikkatlice takip edip sizi bu testi yaptırdınız mı diye sıkıştıracak bir doktor  bulun.

Hastane çıkışı; öncelikle size bitmemiş ilaçlarını teslim edecekler. Bunlar eğer bebeğin bir hastalığı yoksa, vitaminler ve besin desteklerinden oluşuyor. Biz bir kompleks vitamin ve bir D vitamini desteği ile çıktık şükürler olsun. Sonra size asla atlamamanız gereken testlerden, aşılardan bahsedecekler. Onlar muhtemelen bahsetmeycek ama bir de takviyeler var.
  • ROP tesi
  • BERA testi
  • Kalça Ultrasonu
  • Kafa Ultrasonu 
  • Synagis-RSV aşısı
ROP testi: Açılımı Retinopathy of Prematurity. Geri dnüşü olmayan bu göz rahatsızlığı erken teşhis ile tedavi edilebiliyor. İki kez gitmeniz gerekiyor. Biri erken evre taraması. İkincisi erken doğan bebeğinizin muhtemel doğum tarihine denk geliyor. Tedavi edilmediğinde körlük oluşuyor. Prematüre bebeklerde izleniyor. Asla ama asla atlanmaması gereken bir test. Prematüre doğmuş bir bebeği çocukluk evrelerinde de göz muayenesine götürmek gerekiyor. Biz İstanbul'da şimdilik bu işin en iyisi olduğu söylenen ve oldukça memnun kaldığımız, Fulya'daki İstanbul Retina merkezine gittik. Detaylı olarak bilgilendirildik. Testi yaparken sadece bebek içeri alınıyor. Anne babanın muhtemeldir ki dayanamayacağı bir manzara yaşanıyor. Bebekler çok ağlıyorlar. Bir kaç gün de gözlerinde kanlanma oluyor. Sonuç hemen aileye açıklanıyor. Merkezde dikkat edilmesi gereken  tek şey, orayı özellikle prematüre ve yoğun bakımdan henüz çıkmış bebeklerin ziyaret ettiğini unutan sağlık personeli. Kalabalığın içinde oturmanız bekleniyor. Şikayet ettiğimiz için bizi özel bir yere alsalar da örneğin; bir hemşire tepemizdeki klimayı rahatça çalıştırabiliyor Hatasını söylediğimizde ise çok kalabalık, terliyorlar falan diyebiliyor.

BERA (ABR) testi: Bera testi bir işitme testi. Hastanede yapılan işitme testi başarılı da olsa, Bera ısrarla isteniyor. Açılımı  Auditory Brainstem Respons. Bu testin zorluğu, test yapılırken bebeğin uyuyor olması gereği. Bunun için iki yol var. Biri bebeğin ilaçlarla uyutulması ki bunu asla tercih etmemelisiniz, diğeri de kendiliğinden derin uykuya dalması. Bir randevuda yaptıramayıp hastaneyi defalarca ziyaret edebilir, sinirlerinizi sınayabilirsiniz. Önerim, elinizde ise, randevunuzu bebeğinizin muhtemel bir acıkma saatinden biraz önceye almanız. Böylece bebeğinizi besleyerek uyutabilirsiniz. Biz bu testi evimize de yakın olduğu için Yeditepe'nin Bağdat polikliniğinde yaptırdık. Çok sabırlı ve anlayışlı bir teknisyen eşlik etti. Uykuya dalmak için randevu saatimizden itibaren 30 dakika oyalandık. Yaklaşık 10 dakika emzirdim. Sessiz ve karartılmış bir odaya alındık, çıt çıkarmadık. Teknisyen testi hazırladı. Ben onu yatağa değil yumuşak bir yastığa yatırarak kucağıma aldım. Biraz sarıldım. Oğlumuzun kafasının iki yanı ve alnına elektrotlar yerleştirildi. Yapışabilmesi için cildine bir çeşit peeling yapıldı ki bu çok üzücüydü. Sırayla iki kulağına da kulaklık benzeri şeyler takıldı. Can yakacak bir test değil BERA ama çok stresli. Kulaktan gönderilen sinyallerin sinir iletimi test ediliyor. Neyseki oğlumuz uyudu. Bir seferde işimizi hallettik. Sonuçlar 5 dakika içinde teslim edildi.

KALÇA & KAFA Ultrasonu: Kafa ultrasonu yoğun bakımda yapılmıştı yeniden istenmedi. Kalça için yine Yeditepe'ye gittik. Oldukça zordu çünkü rahat durmuyordu bizimki. Canını yakacak bir şey olmasa da, ultrason için kullanılan jelin soğukluğu sayesinde, odadan çıktığımızda herkesi bize baktıracak kadar çok ağladı. Sağ ve sol taraftan ayrı ayrı çekimler yapıldı. Sonuçlar 5 dakika içinde teslim edildi.


Synagis-RSV (Respiratuar Sinsisyal Virüs) Aşısı: 32 haftadan küçük doğan bebeklere yapılan bir aşı. Develet bu konudaki protokolleri sürekli olarak güncelliyor. Bu yüzden güncel bilgi almakta fayda var. Kış ayları boyunca tekrarlanıyor. Her ay hemen hemen aynı günlerde yapılıyor. Oldukça pahalı bir aşı fakat hastaneden alınan rapor ile devlet tarafından karşılanıyor. Bu öyle kolayca randevusuz yapılan bir aşı değil. Genelde hastanede doğan tüm prematüre bebeklere aynı gün yapılıyor. O güne doktor randevusu alınıyor. Doktor muayene ediyor. Bebek tartılıyor. Çıplak tartılması önemli çünkü aşı kiloya göre hazırlanıyor. Doktor bir rapor yazıyor ve sonrasında bebeğin hastaneye yatışı yapılıyor. Aşı sıra ile yapılıyor. Bu arada siz de diğer anneler ile konuşma fırsatı buluyorsunuz. İlk aşı sonrası bir süre hastanede bekliyorsunuz. Yan etkisi yok deniyor(?). Biz de en azından aynı gün içerisinde bir şey görmedik. Fakat devamını yaptırıp yaptırmamak konusunda şüpheliyiz.


Demir Takviyesi :  Normalde 4. ay sonrası başlanan demir takviyesi prematüre bebeklere erken veriliyor. Aileler ve bazı doktorlar bunu kolayca atlıyor. Sağlık ocaklarının ise durumdan kesinlikle haberi yok. Hatta, aaa daha çok erken, diye söyleniyorlar. Prematüre bebeklerin demir depolarının yeterli olmadığı söyleniyor zira bebeklerin demir depoları hamileliğin son aylarında doluyor. Dolayısı ile bu bebeklerin desteğe ihtiyacı oluyor. Biz dört haftalıkken başladık. Kilosu X 2 damla devam ediyoruz.

Not: Prematüre bebeklerde aşılar, normal bebekler ile aynı zamanda yapılıyor. Yani yaş düzeltmesi yapılmıyor. Bebeğiniz 2000 gr'ın üzerinde ise, normal bir bebek ile aynı periyotta aşılanıyor.



2 Aralık 2011 Cuma

1900 GR



   İlk haftanın, süt sağdın, götürdün, ay benimki azıcık, şu hanımınkini gördün mü koca bi poşet getirmişlerinin yerini, haydi çıksın artık, ne zaman çıkacak, neden çıkarmıyorlar, daha ne kadar kalacak, e bir şeyi yok ki, burada kalmasının ne anlamı var, -lar almılştı. Hastanede geçirdiğim biri küçük, ikincisi devasa ağlama krizi, arkadaş buluşmalarında kendini kocaman gülümsemelere bırakıyor, saçma sapan bir ruh hali ile ortalıkta dolaşıyordum. Dışarıdan nasıl görünüyordu bilmiyorum ama bu bir iki kriz hariç aslında oldukça iyi durumdaydım. İyi olmaya çalışıyordum.

İnsan böyle zamanlarda bencilleşir derler ya, yoğun bakım önü pek öyle olmuyor. Herkes birbirine yardım etmeye çalışıyor. Herkes en az sizin kadar endişeli. Herkes birbirinin çocuğuna üzülüyor. Konu evlat ya, "evlat" lafının geçtiği yerde dark side'ın işi olmuyor. Ağladığımı gören bir kadın yanıma geliyor, üzülme, inan hepimiz aynı durumdayız diyor. Teselli olmuyorum ama kırmak da istemiyorum durumdaşımı, gülümsüyorum. 

Yine ne zaman çıkacak konuşması yaptığımız bir sabah yoğun bakımdan arıyorlar, öd patlaması yerini inanılmaz bir telaşa bırakıyor. Gelin alın diyorlar, bebeğime dokunabileceğime bile inanamıyorum. Oto koltuğunu hazırlıyorum ama içine sığıp sığmayacağını bilmiyorum. Ne geçse elime alıyorum. Aylardır beklettiğim organik cicilerden de alıyorum. Bir de prematüre tulumu var. Berbat bir şey, üstelik minicik. Yok diyorum ya, olur bu yenidoğan giysileri. Kaç gündür hastanede...

1900 gr teslim alıyoruz oğlumuzu. Yenidoğan giysileri olmuyor, el kadar prematüre tulumunu giyiyor. İlk buluşmamız hayatımın en mutlu anı, onu yazacağım ama önce erken doğumla muhattap, bebeği yoğun bakımda kalan bir ailenin yaşaması muhtemel süreçleri yazayım;

  • Erken doğmun şoku,
  • Doğum& doğum sonrası ve yenidoğan bakımı konusunda bilgisizliğin getirdiği telaş,
  • Prematüre bir bebeğin yenidoğandan kat be kat zor olduğunun anlaşılması üzerine yaşanan derin kaygı, korku, endişe gibi bilumum duygular,
  • Bebek 500 gr da olsa hastaneden çıkmasını istemek,
  • Bebek çıktıktan sonra bakamadığınızı düşünüp hastaneye geri vermek istemek,
  • Hastane hastane, doktor doktor dolaşmak,
  • Girmediğiniz web sitesi, google'a sormadığınız soru bırakmamak, 
  • Onun bunun anlamadığınız doktora tezlerini okumak,
  • Hiç tanımadığınız doktorları bile arayıp soru sormak,
  • Eve tartı alıp almama kavgası yapma,
  • Bebeği uyandırmanın binbir yolunu aramak & bulmak,
  • Sürekli bebek iyi besleniyor mu diye endişelenmek,
  • Mamacı doktorlara direnmek,
  • Bebeğinzi diğer bebekler ile karşılaştırmak,
  • Bebeğinizin diğer bebekler ile karşılaştırılması,
  • 40'ının çıkması ile gelen rahatlama.

Rahatlama dediysem, öyle uzun süren bir şey değil, ilk dışarı çıkışınıza kadar sürecek sadece. Üstelik dışarı çıkıp çıkmama konusunda da sürekli kararsız kalacaksınız. 

Ha bu arada, koltuk bebeğe büyük geliyor, altına üstüne dünyanın şeyini koyuyorsunuz, olmuyor.  Bunun için satılan ve kolayca bulunabilen destekler var, alırsanız rahat edersiniz. Biz akıl edemedik. Hastane evimize yakın olduğu için, o an için en güvenli yer olan kucağımı kullandık oğlumu eve getirirken. 

YALNIZLIK, MISIR KEKİ, ZEYTİNLER VE YOĞUN BAKIM



O gülümsemeyi görüntüleyemezdik ama 
evdeki ilk bıyık altı gülümsemeyi 
görünütlemeyi başardık
   
En unutamayacağım hastane anımız, sevgili arkadaşlarımız Efsun ve Özgür'ün gizlice içeri soktuğu mısır keki ve zeytinler... O kadar açız ki, hastane yemeğini bir yana bırakıp, ramazan pidesi, çeçil peyniri, mısır keki (dünyanın en lezzetli şeyi :) ve zeytinlere saldırıyoruz.  Henüz tuvalete gidemediğimi düşünürseniz aslında intihar ediyorum. Yanında ne mi içiyorum, tatlı bir hemşirenin önerdiği Humana still-tee. Sütünüzü arttırır diyor ama ikinci gün hala ortada süt müt yok. Sütün hikayesi daha sonra... Artık eve dönüyoruz.

Kimseyi istemedim ben evde. Evet, tek başıma yataktan kalkamıyordum, kıvranıyordum, tuvalete gidemiyordum, yemek yapamıyordum ama kimseyi istemedim. Yalnız olmak ve bu kırgınlığı yalnız atlatmak istedim. Eşim razı gelmeyince yemek yapması için bir hanım çağırdık. İki kez gelmesine katlanabildim, neden mi, patavatsızlığından. Bu kadar kırgın bir anneye, "aa göbeğiniz ne kadar büyük daha 4-5 aylık bebek gibi" ve "sütünüz bu kadar mı, benim oğlan 3 yaşına kadar emdi, sütü durdurmak için annem bez bağlardı bana" dediği için.  Biliyordum ki bazı kadınlar çok acımasızdı. Bu yüzden istememiştim ve görüyorum ki her an her yerde çıkabilirdi karşısınıza bu görgü görenek tanımaz tipler. Takmamayı ise sonradan öğrenecektim.  
Eve döndüğümde beni en çok hüzünlendiren şey, planladığımız babyshower için hazırladığım davetiyenin taslağını görmek oldu...

Günlerim süt sağmak, poşetlemek ve saatin 13:00'ü göstermesini beklemek ile geçiyordu. Benim en büyük yardımcım, benden fazla endişeli, benden falza özverili, benden fazla düşünceli eşim, inanılmaz yoğun iş temposuna rağmen öğlenleri gelip beni evden alıyor, oğlumuzu görmeye götürüyordu. Her gördüğümde daha da bir seviyordum, çok beğeniyordum, çok yakışıklı buluyordum oğlumu. Ağlamıyordum, sadece gülüyor ve mutlu oluyordum onu görünce. Büyük bir istekle, sabah erken kalıp süt samaya başlıyor, sabahtan iki paket hazırlıyor, hastaneye elimiz boş gitmiyorduk. Sonra eve geliyor, yeniden süt sağmaya başlıyordum. Süt saklama poşetleri (Lansinoh ve  Milkway benim favorilerim, tercih sebeplerimi daha sonra paylaşacağım) süt sağma makinemiz Avent 'in uzuuun kabloları ile aramı iyi tutmaya çalışıyordum. Akşama kadar iki paket daha hazırlıyor, hiç gerek olmamasına ve göremeyeceğimizi bilmemize rağmen saat 23:00 civarı bir kez daha yoğun bakımın kapısına gidiyorduk. Sütü soğuk tutmak için Avent'in  termal çantasını almıştık. İki biberon ya da dört paket süt sığıyor. İçine mini buz paketleri de koyabiliyoruz. Sütü içeri alıyorlar, tabii ki bizi almıyorlardı. Bebekleri herhangi bir yerden görmenin imkanı yoktu. Biz hemen gitmiyor, oğlumuza biraz daha yakın kalmaya çalışıyorduk. Ben yorgunluktan yığılsam da babası dimdik ayakta, oğlumuzun dinlendiği küvözün hizzasında, sanki arada kalın bir duvar yokmuşcasına duvara dokunuyor, ona yanında olduğumuzu hissettirmeliyiz diyordu. Zaten oğlmuz da ilk ona gülümseyerek büyük çabasını hissettiğini gösterdi.

Tabii her şey güllük gülistanlık değildi, hep gülümsemiyordum, loğusalık kısa sürecekti ama  başa vurdu mu iyi vuracaktı, öyle bir takacaktım ki kafayı omadık şeylere...

Neyse bunu ayrıca konuşuruz... Günler geçtikçe gücüm azalıyordu, ilk hafta çoktan geçmişti. İkinci hafta ben de iyice kendimden geçiyordum.



1 Aralık 2011 Perşembe

İŞTE BAŞLADI


Missss kokulu çiçekler
   Gözlerimi  bir kez daha açtığımda o'nu gördüm. Sevimli gülümsemesi ile eşim... Şaşkın, telaşlı ve sevimliydi. İçim rahatladı çünkü o hal onun olağan haliydi. Demek ki her şey yolundaydı. Başımı çevirince, iş ortaklarımı gördüm. Ne konuştuğumu hatırlamıyorum. Sadece gülümsüyordum. Sonra gözlerim kayıyor, birazdan tekrar uyanıyor, her uyandığımda bebeğinizi getirdik, küvöze gerek yok demelerini bekliyordum. Sürekli başımda yeni birilerini görüyor, zamandan ve hatta ara ara mekandan bağımsız bir gün geçiriyordum. Fakat ziyaretlerden son derece mutluydum. Narkozun üzerimdeki muazzam etkisine bence sakinleştiriciler eşlik ediyordu. Sık sık gelip bir takım ağrı kesiciler yapıyor, ateşimi ölçüyor, karnıma bastırıyorlardı. İğne ve ateş tamam ama şu karnıma bastırılma olayı gerçekten korkunç ve acılıydı.Bu arada aklım hala kapı süsündeydi. Canım kardeşim istediğimi bulup getirdi.

The kapı süsü
O gün pek çok kişi geldi gitti. Saat 13:00'te eşim oğlumuzu görmeye gitti. Ben sadece uyudum, hastaneden çıktığımda hiç hatırlamayacağım şeyler konuştum. Çok rahat, oldukça geniş bir odada, sıranın bana gelmesini bekledim. Oğlumu sordum, iyi, çok sevimli dedi eşim. Küvözdeydi. Sağlığı iyiyidi. Bir şeyler yedim, içtim. Tuvalete gidemedim vs... Hiç üzülmedim, duygulanmadım, gözlerim dolmadı. Kısacası ameliyat ve içinde bulunduğum durum kötü ama narkoz (hele de benim gibi hipoglisemikler için) müthiş bir şeydi.

Şimdi size, bebeğini erkenden vermek zorunda kalan bir kadının hastaneden çıkana kadar hazır olması gerekenleri sıralayayım, çünkü evet komik gelecektir ama doğumdan sonra uzun süren bir kanama geçireceğinizi bile, doğumdan iki gün önce bir arkadaşımdan öğrenmiştim. Yani işin kendimle ile ilgili kısmına bu kadar hazırlıksızdım... Oysa bebeğin Kushies yıkanabilir bebek bezleri bile hazırdı.


  • O an nefret ettiğiniz doktorunuzun ziyareti,
  • Bebeğin alınması gerekliliğinin anneye detayları ile bildirilmesi, bildirimin bitememesi
  • Yağmur gibi yağan, saçma sapan, incitici ya da aksine moral verici sözler,
  • Hazırlıksız yakalanmanın stresi,
  • Eksik ya da fazla hazırlanmış bir doğum valizi,
  • Derinden kaygı-lar,
  • Ameliyat & Narkoz fobisi,
  • Sizi soyması için gönderilen bir hastabakıcı (bu berbattı),
  • Uzun bir hastane gezisi (Hastaneye göre değişir),
  • (Nedense) Ameliyathanede imzalatılacak pek çok evrak (ben hepsini okudum, size de öneririm)
  • Sezeryan kesisi,
  • Narkoz sersemliği,
  • Kesi ve deforme olan karın kaslarının derin acısı, sancı,
  • Büyük bir boşluk hissi,
  • Kocaman bir göbek,
  • Kanama
  • Bir çok gün sağa sola dönemeyecek olmak,
  • Bir iki gün tuvalete yalnız gidememek,
  • Hatta bir iki gün tuvalete gidememek ve bunun sancısı,
  • Sürekli size "büyük tuvaletinizi" yaptınız mı diye soran doktor ve hemşireler,
  • Sürekli yapılan ağrı kesiciler
  • O sırada sizden çok daha güçlü bir hemşirenin karnınıza, rahminizin durumunu kontrol etmek için bastırması
  • Yoğun bakımda bebeğiniz sağlıklı olsa bile yapılacak, en mutlu anne&babayı bile çökertecek acımasız bir bilgilendirme,
  • Süt pompası ile 3 saatte bir vereceğiniz sınav,
  • Sütünüz geldi mi sorusu ile vereceği bildiğiniz tüm sınavlardan daha zor bir sınav,
  • Yoğun bakıma ilk girişinizde göreceğiniz hemşirelerin buz gibi suratı,
  • Bebeğime bu hemşireler mi bakıyor (ki haksızsınız) üzüntüsü,
  • Sorularınıza verilecek yuvarlak cevaplar,
  • Bebeğinizi gördüğünüz an yaşayacağız tarifsiz sevinç (durum her ne olursa olsun),
  • Onu beslemek için duyacağız özlem,
  • Sızlayan memeler (onlar artık göğüs değil ve hastanede sürekli doktor ve hemşireler tarafından yoklanıyor) ile geçecek bir kaç gün,
  • Sezeryan kesisi üzerine yapıştırılan su geçirmez bandın çıkarılması ve yerine sıkılacak spreyin soğukluğu,
  • Fıstık gibi sandığınız hamile bedenin lohusalığa çöküşü,
  • Valiz toparlanırken duyulacak derin hüzün,
  • Bebeğini orada bırakıp gitmenin vereceği asla ve asla tarif edilemeyecek olan acı,
  • Kimlerden çiçek geldiğine dair kadınsı bir merak,
  • Tüm bunlara rağmen, anne olmanın, sağlıklı bir bebek doğurmuş olmanın getirdiği mutluluğun verdiği kalp sıcaklığı,
 son olarak evde çöken yalnızlık...















29 Kasım 2011 Salı

NORMAL ŞARTLAR NEDİR?



Seçtiğiniz bir hastande, seçtiğiniz doktor eşliğinde, seçtiğiniz bir doğum yöntemi ile doğurduğunuz bebeğinizi, seçtiğiniz ve hatta süslediğiniz odada, siz bebeğinizi emzirirken, kocanız ile birlikte, seçtiğiniz çikolata ve pastalar eşliğinde eşinizi dostunuzu ağırlamaya normal şartlarda doğum denir.

Beklemediğiniz bir zamanda, seçmediğiniz bir hastanede, son dakikada karar verdiğiniz bir odada, pek çok eşten dosttan habersiz, süsleriniz, çikolatalarınız, pastalarınız olmadan, ağlaya ağlaya, titreye titreye, sabahın köründe ağrısız sancısız elleriniz ile verdiyseniz bebeğinizi doktorların eline, buna işkence denir.
Ameliyata 10 dk kala, gülümsediğime bakmayın...


Ameliyat saati yaklaşırken, sedyede bir şeyler imzalatılmaya çalışırken ve dahi vücuduma narkoz zerk olurken hazır değildim bu doğuma. Ameliyat giysisini giydiğimde, dünyanın en çıplak insanıydım artık. Hiç bir söz teselli etmiyor, doktorumdan nefret ediyordum. O bebeğimi almaya çalışan kadındı artık. 

Sedyede ameliyathaneye uzun bir yolculuk yaptım. Öyle o hastanede, sana büyük bir tur yaptırıyorlar. Çok açtım. Evet ben her durumda yemeği düşünebilirim. O zaman da düşündüm. Şekerim düşmüş olmalı, ameliyathane personelinin elini yıkadığı zımbırtıları, kalıp kalıp çikolata olarak gördüm. Beni ameliyathaneye alan, bir şeyler imzalatan, sakin ol diyen, nasılsın diyen, hanımefendi bilmem ne uzmanı diyen, şimdi geriye sayın diyen herkese, onlardan nefret ettiğimi söyledim. Hiç şaşırmadılar, ilk ben değildim sanırım. O güne dek yanından geçemediğim annelik iç güdüsü bayılmama 10 15 saniye kala geldi. Çocuk doktorunun geciktiği söylenince, illa bana ilk söylenen doktoru isterim diye tutturdum. Doğum biraz daha ertlendi, gerginlik arttı. 

Uyandırıldığımda, doktorumdan ve herkesten nefret ediyordum. Bebeği soramadım bile. O hemen anlatmaya başladı. İyi, ağladı, nefes alabiliyor vs.. Kilosunu sonradan öğrendim. Boğazımda acı bir tat ve tahriş hissiyle tek yapmak istediğim, bebeğim oradan çıkana dek derin br uykuya dalmaktı.

Odama çıkardılar ve işte 18 gün sürecek olan, korku, acı, üzüntü, mutluluk, telaş gibi pek çok agresif duyguyu bir arada yaşayacağımız macera başladı...






28 Kasım 2011 Pazartesi

VALİZİM HAZIR DEĞİL Kİ!




     İkimizin de elinde telefonlarımız. Dakikada 1000 kelime falan konuşuyoruz. Eşe dosta haber veriyoruz. Bir yandan hastaneyi ve yoğun bakıp servisini araştırıyoruz. Herkes şokta. Kimi şokun etkisi ile saçmalayıp bizi çok üzecek şeyler söylüyor, kimi cesaret vereyim derken öd palatıyor. Kimse mi iyi bir şey söylemez...

Gitmeyelim diyor eşim beklendiğimiz arkadaş toplantısına, gidelim diyorum, bu kafa ile evde çıldırırız. Gidiyoruz ve çok rahatlatıyorlar bizi. Erken doğan bebek hikayeleri dinliyoruz. Hiç dinlememişiz meğer bu güne dek. 

Gece evdeyiz, valizimi topluyoruz.
Ben: Çorap aldın mı?
Telaşlı eş: Aldım.
Ben: Peki çamaşır... 
Telaşlı eş: Havlu bile aldım, sen rahat ol.

Alel acele valiz toplamak zor olmuştu, bu yüzden erken doğum riskini göz önünde bulundurarak valizinizi çok önceden hazırlayın, içine de; 

  • Artık her yerde bulabileceğiniz kullan at çamaşırlar 
  • Emzirme sütyeni
  • Tercihe göre korse, önerim pamuklu olanlar Blackspae
  • Bir kaç takım gecelik & pijama
  • Sabahlık (benim önerim; polar olanlar yaz kış buz hastanelerde en rahatı)
  • Şiş ayaklarınız için pofuduk bir terlik
  • Kalın çoraplar (gaz sancısından sizi bir nebze olsun koruyabilir)
  • Diş macunu & fırçası
  • Saçınız için tarak & Fırça & Toka 
  • Belki hafif makyaj malzemeleri
  • Hastanede adım başı yoksa, el dezenfektanı (kokusuz&parabensiz)
  • Kokusuz Roll-on (sakın unutmayın)(roll-on'un kokusu bebeğiniz ile memeniz arasında girmesin)
  • Hijyneik pedler
  • Göğüs pedi
  • Humana still tea & Hipp nursing tea
  • Büyükçe bir fincan
  • Nemlendiriciler
  • Karnınız için kullandığınız çatlak kremi 
  • Göğüs uçlarınız için  Garmastan pomad
  • Hastanede vardır ama sıcak su torbası (kesinlikle unutmayın)  
  • Eşinizin kişisel bakım malzemeleri, pijamaları ve terlikleri 

  • Bebeğiniz için; hastane çıkışı tulum (5000 parça almanın manası yok)
  • Battaniye
  • Araba koltuğu (çok baktık, en çok onu sevdik; Concord)
  • Koltuğun içine yenidoğan desteği
  • Bebek bezi (benim tercihim yeni doğan için; Wiona bebek bezi oldu)
  • Parabensiz ıslak mendil (favorim; Uni baby yenidoğan)

koyun. Bunlar yeter de artar bile. Tabii bebeğiniz normal şartlarda dünyaya gelmş ise...






27 Kasım 2011 Pazar

SADECE BİR KAÇ GÜN DAHA!


Oğlumun kızgın bakışları
    

    Korkulan olmadı... İkinci gerilimin ardından, yeniden doktorumuzu ziyaret ettik ve ısrarla çalışır raporumu bile aldım. Yaptığı muayenede, su gelişi olmamasına rağmen, su hacminde daralma olduğunu tespit etti (pazartesi). Bağımsız bir sağlık kuruluşuna  bir doğrulama testi için gittik (salı). Plesentanın etrafındaki beyaz hareyi gözlemliyebiliyoruk. Oğlumuzun kafası, göğsümün altında sıkışmış, su hacmi azalmıştı. Kontrolü yapan uzman, erken doğum yapmak zorunda kalabilirsiniz dediğinde, henüz durumun ciddiyetinin farkında değildim. Bir kaç hafta daha bekleyelim, ne yapalım erken doğsun gerekirse, ona bir zarar gelmesin de, diyordum çıkışta. Doktorum raporları görünce,  NST (non stress test) yapılması gerektiğini söyledi ve hastane koridorlarını arşınlamaya başladık (çarşamba/perşembe). Perşembe günü bebeğin ciğerlerinin gelişmesi için Celestone isimli ampülü kullanmamız gerekir dediklerinde bile başımıza gelebilecekleri hayal edemiyordum. İlacın ilk dozu yapıldı (perşembe)... İlacın ikinci dozu yapıldı (cuma)... Hala bebeğimi en aznından 34'üncü haftaya kadar taşıyabileceğime, "delice" inanıyordum. Onu almalarını hayal bile edemiyordum. Belki de kendisi doğuverirdi. Onunla karnımda geçireceğim her dakika çok ama çok önemliydi.

5 Ağustos Cuma gecesi, epeydir bir araya gelmeyi hayal ettiğimiz kalabalık bir arkadaş grubu ile buluşmak için, işten eve dönmedim. Bu arada benden önce doğum yapacak olan arkadaşım herkesle vedalaşırken, ben de belki yakında doğum yaparım falan diyordum. sessiz sessiz yutkunarak. Eşimin de işlerinin bitmesini bekliyordum ofisteki odamda. Doktorum aradı. Her zamanki serin kanlı tavrı ile bana durumu anlatmaya çalıştı. Bense ısrarla olmaz, olmaz, biraz daha kalmalı olmaz diyordum. Yapamazdım... Veremezdim... Üstelik daha hastaneye karar vermemiş, doğum için hiç bir hazırlık yapmamaıştık. Narkoz fobim vardı ya da öyle sanıyordum. Çocuğun odası bile yoktu...

Odası mı? Zaten onun acelesi de yoktu...

Telefondaki ses; "üzgünüm, sen şimdi biraz ağla, sakinleş, yakınlarına haber ver, ben senin için hastanede bir oda, bebek için de küvöz ayırttım. Sabah sekizde bir ameliyatım var, erteliyip seni alalım" dedi.

Ben sustum...

Küvöz mü? Neden ihtiyacı olsun ki ona? 
Hiç bir şey düşünemiyordum ve o gece bir kaç ay sürecek bir kabusa dönüşecekti..

ERKEN DOĞUMA KOŞAR ADIM & BEBEK HAREKETLERİ


6'ıncı ayımız


Bazıları "sakınan göze çöp batar" der. Ben de dönem dönem söyleyenlerden olsam da, sağlık konusunda sakınmanın, sık  doktor ziyaretlerinin önemini gösteren, capcanlı bir örnek ile uyuyoruz  4 aydır geceleri. Biraz evhamlı bir yapım var. Çok düşünür, çok karıştırırım. 27'inci haftanın sonunda kendini gösteren mini su akışının altında başka bir şey yattığını düşünüyordum. O güne dek saymadığım bebek hareketlerini saymaya başladım. Bebek hareketliliği, bebeğin sağlığı hakkında doktorlara önemli ipuçları veriyor. Anne için ise bebeği kontrolünün şimdilik en eski ve pratik yolu. Bu hareketler, daha evvel hamilelik yaşamış olanlarda 16'ıncı haftada bile başlayabiliyormuş. Ben 21'inci haftada aniden hissetmeye başladım. Üstelik annemin ve arkadaşlarımın anlattığı gibi; kelebek uçması falan şeklinde değil, bebeğim bildiğimiz takla atıyordu. Hareket sayısı gittikçe arttı. 26'ıncı ve 27'inci haftalarda pik noktasına ulaştı. Böyle de olması gerekiyordu. Giderek daha da fazla hissetmeliydim. Benden bir ay daha önce doğum yapacak olan arkadaşım her gün anlatıyordu, ona masallar okuyorum, kafasını hissediyorum, hah şimdi de ayağını hissettim... Oysa bende ne kafa ne ayak hissetmeleri başlamıştı, üstelik bu hareketler gittikçe azalıyorlardı.

Bebek hareketlerini saymaya böyle başladım. İlk hafta azalması abartısız "gözle" bile görülebilir düzeydeydi. Hemen bir doktor ziyareti ayarladık. Kontrol edildim, her şey normaldi. Üstelik küçük bir show da yapmış, taklalar atmıştı bizimkisi. Yine de bir gariplik olduğunu hissediyordum. Saymaya devam ettim. İş yerinde küçük molalar veriyor, rahat bir koltuğa yaslanıp günde iki kez sayıyor, not alıyordum. 

Hissettiğim hareketleri zayıf, orta kuvvette ve kuvvetli olarak sınıfladım. Yanlarına gün boyu ve molalarda ne kadar hissettiğimi yazıp grafikledim. Sonuç netti: azalıyordu. 

Yeni bir doktor ziyareti, yine her şey yolundaydı. Evhamlı bir manyak izlenimi vermeyi başarmıştım ama hayır bir terslik olduğunu hissediyordum. Artık Uykusuzannelerklubü'nün erken bir üyesiydim.

31'inci haftamızın başıydı... Sabaha karşı, yeni dalmıştım ki, karnımda o garip şeyi hisettim. Karın kaslarım adeta göbek deliğime doğru toparlanıyordu. Ağrı, sancı yoktu. Nefessiz kalmıştım korkudan. Eşimi uyandırdım, dokundu, karnım taş gibiydi. Beni sakinleştirdi. Sadece yarım saat sonra ise kasılmaların ikincisi gelecekti...

26 Kasım 2011 Cumartesi

TATİL DÖNÜŞÜ...


Epeydir bu kadar uzun bir tatil yapmamıştık. Karnım fazla büyümediği için, oldukça rahat ettim ama haziranın başı olmasına, benim dışımda herkese göre de hava serin olmasına rağmen klima sürekli çalıştı. Dönüş günü çabucak toparlanıp, bizi havalimanına götürecek araca bindik. Büyük bir otobüs... Korkunç bir şoför... İnanılmaz bir hızla seyretti ve sürekli frene basmak zorunda kaldı, çukurlara girdi, çok rahatsız bir yolculuk yaşattı. İnip te bagajdan valizimizi alır almaz, içimden bir ses kontrol etmemizi söyledi. Büyük bir şoka uğradık fermuarı açar açmaz çünkü içi biberon dolu bir valizdi bu. Üstelik bizimkinin aynısı. Oteli aradık valiz orada, uçak için vakit az, yol uzun, stresin bini bin para... Taksiye verin dedik, bir baktık paramız çok az, çekelim dedik atm bozuk. Tatilin verdiği dinginlik çoktan uçup gitmişti. Üstelik yoruldum oturmak istiyorum ama herkes sigara tiryakisi, üstelik kimse de, hamile kandının yüzüne üflemesek ne iyi olur, demiyor. Stres küpüne döndüğüm an bacaklarımdan akan sıvıyı hissettim. Önce bunu yaşayan her hamile gibi, gittikçe sıkışan idrar torbamı suçladım. Utancımdan elimle sildim renksiz kokusuz sıvıyı. İki dakika sonra bir kez daha sızdı bacaklarımdan ve emin oldum bunun idrar olmadığına. Bu besbelli bebeğin suyuydu. Şoktaydım... 
Taksici zor durumumuzdan faydalanıp, son paramızı alır, eşim onunla uğraşırken, ben de korku dolu anlar yaşıyordum. Alacak verecek meselesi bitince durumu anlattım, hemen doktorumu aradık, acilen hastaneye gelmemi istedi, oysa biz 5 dakika sonra uçağa binecektik. Telefonda beni sakinleştirdi. Sabah erkenden hastaneye gidecektim. Hangi akla hizmet o uçağa bindiğimizi bilmiyorum. Hayatımızın en korku dolu uçak yolculuğunu yaptık. Su akışı durmuştu. Her şey yolunda gibiydi, ağlıyordum.

Pazar sabahı, saat 08:30, doktorumuzun sık sık doğum yaptırdığı hastanenin kadın doğum servisindeyiz. Su akışının devam edip etmediğine bakmak için ph testi yapılıyor. Hayatımda hiç bu kadar canım yanmamış. Doktorumuz eşime dikkatimi dağıtacak bir şeyler söyle diyor, eşim panik, bana ilk söylediği kelime; Caterpillar... 

Sonuç; her şey yolunda. Yorum; bebek bu kadar hareket edince belki minik bir delik açılıp, sonra kendiliğinden kapanmış olabilir. Su gelişi yok. Su miktarı iyi.

Ben; canım o kadar yanmıştı ki; iki gün yürüyemedim.

O TATİL!


 

     Çok özel bir jürinin ve çok sevgili arkadaşım Ekin Anıl'ın eşliğinde girdim tez sınavıma. Geçtim. Çok mutluydum. Artık rahatlamaya ve aylardır hayalini kurduğumuz tatile gitmeye hazırdık. 27'inci haftamızın içerisindeydik ve karnım ağırlaşmadan, havalar da ısınmadan bu tatili tamamlamalıydık. Bodrum sevdalısı olmasak da, bu kez dinlenmek için Bodrum Torba'da gerçekten çok romantik bir mekan tercih ettik. Sessizlik, bol güneş ve biz harika vakit geçirdik. Çok iyi beslendik. Kendimize çok iyi baktık. Tatilin sonunda olacaklardan habersiz, epey eğlendik.

Bu tatilin bize hediyesi, o güne dek çok da hareketli olmayan minik oğlumuzun, güneşin de etkisi ile inanılmaz bir şekilde hareketlenmesi oldu. Karnım sürekli hareket halindeydi. Bolca kremlenip, sadece sabah ve akşam güneşine çıkmama, kireç gibi bir suratla dolaşmama rağmen koltuk altlarımda ve göğsümde lekeler olmuştu. Güneşlenirken karnımı sadece güneş kremleri ile korudum. Özel bir koruma yapmadım ama mümkün olduğunca direk güneşten kaçındım. Açık renk giysiler giydim. Bolca su ve sıvı içecek tükettim. Şekerden kaçındım, dondurmadan asla. Bolca dinlendim. Her yüzmemin ardından bikinimi değiştirdim. Oğluma tatilimiz süresince müzik dinlettim. Tahmin ettiklerinizden değil, aklıma ne gelirse. En sevdiklerimden... Klasik te, rock ta dinledi... (Müzik ile ilgili daha sonra ayrı bir yazı yazacağım.)

Hamile arkadaşlarıma tatil planları ile ilgili önerebileceğim en önemli şey, tatile havalar sıcaklaşmadan çıkmaları olacaktır çünkü hamileyken metabolizmanıza inanamıyorsunuz.  Güneşten ve aşırı nemden uzak durun. Su kaybetmemek hamileler için çok tehlikeli. Tabii güneşin bir de lekeleme riski var ki, hamilelik ve doğum sonrası depresif halinize büyük katkıda bulunabilir. Aman dikkat!!

Bu vesileyle, hamile bir kadının yaz tatili için olmazsa olmazlarını yazayım;
  • Nereye giderseniz gidin, gece üşümemek için çorap, (ayaklar o bedenin bir parçası değil sanki...)
  • Bol, serin tutan ve vücudunuzun büyük bir kısmını güneşten koruyan giysiler,
  • Geniş şapkalar,
  • İçeriğini dikkat ile incelediğiniz güneş kremleri, (benim günlük tercihim; La Roche-Posay)
  • Cilt kurulukları için doğal yağlar, (çok memnunum; Melvita)
  • Bol miktarda bikini & mayo, (mutlaka bir beden büyük bir tane bulundurun -çok kilonuz yoksa hamile mayosu & bikinizi almanızı önermem)
  • Rahat terlikler, (daima; Birkenstock)
  • Çatlak-patlak kreminiz, (ben bir tek onun kokusuna dayanabildim;Bella Bee)
  • Dudaklarınız için nemlendirici, (favorim; Blistex)
  • Gece gezmeleri için ceketler & hırkalar,
  • Hamile iç çamaşırları (bir haftada ne kadar büyüyeceğinizi tahmin edemezsiniz),
  • Vitaminleriniz

ve bir kadının bulundurması gereken diğer her şey.












25 Kasım 2011 Cuma

NASIL BİR HAMİLELİK?

5'inci ayımız

Oldukça güzel...

Çok mutlu, enerji dolu bir hamilelikti benimki. Güne erken başlıyor, hiç bir zaman uyuklamıyor, müthiş bir konsantrasyon ile çalışıyordum iş yerinde. Güle oynaya geçiyordu günler. Arada ufak ufak sinir yapıyordum eşe dosta ama olacak o kadar cinsindendi hepsi ve çok anlayışlılardı bana karşı.

Yeme içme konusunda biraz sıkıntılıydık. İş yerinin yemeklerini yiyemiyor, evden ya da dışarıdan getirtiyordum. Yine de en sağlıklı şekilde beslenmeye çalışıyor, hiç bir şeyden kısmıyordum. Günde yarım bardak filtre kahve kaçamağı yapıyordum. Bebeğin kilo alımı gayet iyiydi. Droktoruma göre her şey hep normaldi bebeğimin alınmasına karar verilene dek. Doğuma gittiğimde sadece 8 kilo almıştım, bebek ise ultrason ölçümlerinde 1900 gr görünüyordu (değilmiş). İyiydi haftasına göre. Doktor kontrollerimi asla atlamadım. Hafif yürüşümü, hamlie yogamı ihmal etmedim.

Tez jürim yaklaştığında epey zorlanmıştım. Okulum, bölümüm tüm sorumluluğu bana yüklemiş, sevgili danışmanım, güzel insan Can Bilgili dışında da kimseler pek yardımcı olmamıştı. Abartısız, son dakikaya kadar çalıştım. Altıncı ayıma dek de iş çıkışı masa başında oturup tez yazdım.  Altıncı ayın sonuda gireceğim sınavın stresi dışında hiç bir şey canımı sıkmıyordu. 

Bulantım sadece bir kaç gün oldu. Belim hiç ağrımadı, bir tek oturunca batan kalça kemiğimden çektim. 4'üncü ayda başlamış ve o da geçmişti son zamanlarda.
Tez sınavımı atlatır atlatmaz, işte o beklediğim müthiş tatili yapmanın vakti de gelmişti. Bebek gittikçe hareketleniyordu. Ağırlaşmadan, o tatili yapmak istedim. Ne olduysa o tatilin dönüşünde oldu diyebilirim...






 

NEDEN YAZDIM!

Oğlum'un ilk ayı

    Çok isteyerek, planlayarak yaptığımız bebeğimiz, çok bir hazırız dediğimiz anda bize attıgı golle erkenden dünyaya geldi. Üstelik hiç hazırlık yapmadığımız, bilmediğimiz, pek de istemediğimiz bir şekilde; sezeryan ile doğarak, siz misiniz plan yapan, işte böyle bozarım diyerek.

32'inci haftanın başında, 1630 gr ağırlığında (bir gün sonra sadece 1500 gr.dı), yalan değil, nurtopu gibi sevimili bir oğlumuz oluvermişti. Bebeğimizin daha önce hiç duymadığımz bir sebepten dolayı alınmasından, 17 gün süren yoğun bakım sürecimizden tutun da, başımıza gelecek/gelen-ler hakkında hiç bir yerde bulamadığımız, birilerinin on-line paylaşması için telefon elde nöbet tuttugumuz gecelerin ve tabii ki sonrasının bir özetidir bu blog.