2 Aralık 2011 Cuma

YALNIZLIK, MISIR KEKİ, ZEYTİNLER VE YOĞUN BAKIM



O gülümsemeyi görüntüleyemezdik ama 
evdeki ilk bıyık altı gülümsemeyi 
görünütlemeyi başardık
   
En unutamayacağım hastane anımız, sevgili arkadaşlarımız Efsun ve Özgür'ün gizlice içeri soktuğu mısır keki ve zeytinler... O kadar açız ki, hastane yemeğini bir yana bırakıp, ramazan pidesi, çeçil peyniri, mısır keki (dünyanın en lezzetli şeyi :) ve zeytinlere saldırıyoruz.  Henüz tuvalete gidemediğimi düşünürseniz aslında intihar ediyorum. Yanında ne mi içiyorum, tatlı bir hemşirenin önerdiği Humana still-tee. Sütünüzü arttırır diyor ama ikinci gün hala ortada süt müt yok. Sütün hikayesi daha sonra... Artık eve dönüyoruz.

Kimseyi istemedim ben evde. Evet, tek başıma yataktan kalkamıyordum, kıvranıyordum, tuvalete gidemiyordum, yemek yapamıyordum ama kimseyi istemedim. Yalnız olmak ve bu kırgınlığı yalnız atlatmak istedim. Eşim razı gelmeyince yemek yapması için bir hanım çağırdık. İki kez gelmesine katlanabildim, neden mi, patavatsızlığından. Bu kadar kırgın bir anneye, "aa göbeğiniz ne kadar büyük daha 4-5 aylık bebek gibi" ve "sütünüz bu kadar mı, benim oğlan 3 yaşına kadar emdi, sütü durdurmak için annem bez bağlardı bana" dediği için.  Biliyordum ki bazı kadınlar çok acımasızdı. Bu yüzden istememiştim ve görüyorum ki her an her yerde çıkabilirdi karşısınıza bu görgü görenek tanımaz tipler. Takmamayı ise sonradan öğrenecektim.  
Eve döndüğümde beni en çok hüzünlendiren şey, planladığımız babyshower için hazırladığım davetiyenin taslağını görmek oldu...

Günlerim süt sağmak, poşetlemek ve saatin 13:00'ü göstermesini beklemek ile geçiyordu. Benim en büyük yardımcım, benden fazla endişeli, benden falza özverili, benden fazla düşünceli eşim, inanılmaz yoğun iş temposuna rağmen öğlenleri gelip beni evden alıyor, oğlumuzu görmeye götürüyordu. Her gördüğümde daha da bir seviyordum, çok beğeniyordum, çok yakışıklı buluyordum oğlumu. Ağlamıyordum, sadece gülüyor ve mutlu oluyordum onu görünce. Büyük bir istekle, sabah erken kalıp süt samaya başlıyor, sabahtan iki paket hazırlıyor, hastaneye elimiz boş gitmiyorduk. Sonra eve geliyor, yeniden süt sağmaya başlıyordum. Süt saklama poşetleri (Lansinoh ve  Milkway benim favorilerim, tercih sebeplerimi daha sonra paylaşacağım) süt sağma makinemiz Avent 'in uzuuun kabloları ile aramı iyi tutmaya çalışıyordum. Akşama kadar iki paket daha hazırlıyor, hiç gerek olmamasına ve göremeyeceğimizi bilmemize rağmen saat 23:00 civarı bir kez daha yoğun bakımın kapısına gidiyorduk. Sütü soğuk tutmak için Avent'in  termal çantasını almıştık. İki biberon ya da dört paket süt sığıyor. İçine mini buz paketleri de koyabiliyoruz. Sütü içeri alıyorlar, tabii ki bizi almıyorlardı. Bebekleri herhangi bir yerden görmenin imkanı yoktu. Biz hemen gitmiyor, oğlumuza biraz daha yakın kalmaya çalışıyorduk. Ben yorgunluktan yığılsam da babası dimdik ayakta, oğlumuzun dinlendiği küvözün hizzasında, sanki arada kalın bir duvar yokmuşcasına duvara dokunuyor, ona yanında olduğumuzu hissettirmeliyiz diyordu. Zaten oğlmuz da ilk ona gülümseyerek büyük çabasını hissettiğini gösterdi.

Tabii her şey güllük gülistanlık değildi, hep gülümsemiyordum, loğusalık kısa sürecekti ama  başa vurdu mu iyi vuracaktı, öyle bir takacaktım ki kafayı omadık şeylere...

Neyse bunu ayrıca konuşuruz... Günler geçtikçe gücüm azalıyordu, ilk hafta çoktan geçmişti. İkinci hafta ben de iyice kendimden geçiyordum.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder