18 Temmuz 2012 Çarşamba

YEŞİL GÖZLÜ KIZ!

Seni o delici bakışlarınla, ne geçirdin içinden gözlerime bakarken bilmiyorum. Pek iyi şeyler olduğunu da sanmıyorum ama bak, ben senin için ne diledim yeşil gözlü kız...

Dileğimi paylaşmadan önce biraz senden bahsetmek istiyorum.

Yeşil gözlü kızla iki gün önce, Bağdat Caddesi Erenköy ışıkları kısa bir mesafe geçmişken tanıştık. Önce kendisi ile tanışamadık, ahbaplığımız otomobili ile yaşadığımız tartışma aracılığı ile başladı.  Oğlumla mutlu mesut ilerlerken gördük park halindeki aracını. Caddenin kaldırımları, yeşil gözlü kızın bizzat dedesi tarafından yaptırılıp bize bağışlandığından, güzelce kaldırıma park etmiş, yaya geçisine de yine dedesinin hatırına 10 cm kadar izin vermişti. Pusetliler, yaşlılar ve şişmanlara yer yoktu yeşil gözlü kız ile kara şimşekinin hayatında. Onlar ana yoldan geçmeli ve gerekirse ezilmeliydiler. No problem... 

Yardımıma koştu caddenin sevecen halkı fakat yormak istemedim kimseleri. Puseti kaldırıp aracın üstünden atlatmak antreman isterdi. Biraz bekledik ama şimşek dialoğa yanaşmadığından sahibi de ortalarda olmadığından sabrım tükendi bir yerde, şimşekin sileceklerini kaldırıp, gerideki ışıklara asabi asabi yürürken, sahibine de bir not bırakmış olmak istedim.  Ne göreyim, şimşekin silecekler dik duramıyor, ben kaldırıyorum o düşüyor, ben kaldırıyorum o düşüyor. Bir başka bey yardımıma koşup sileceği bile kaldırmaya çalıştı. Ah sevecen cadde insanı. Olmadı, olamadı derken, yeşil gözlü kız şimşekini kurtarmak için vahşi bir kedi gibi fırladı gezindiği mağazadan.  O an şöyle bir tanıştık.

Kendisi tekstil sektörüne katkıda bulunmak üzere mağaza gezmekte idi ki, sanayimize olan bu katkısından men etmiş olduk. Kusura bakmasın. Gördüğü manzara ile bir de şok geçirtti cadde ahalisi ona. Onun da kusuruna bakmasın. Kendisine pek de kibarca olmamakla birlike, "sen misin bu arabanın sahibi gel çek" dedim. Özür dilemek yerine, biraz da şaşkın, saçmalamaya, yağ misali su üstüne surf yapmaya yeltendi yeşil gözlü, olamadı.  Bana gerek bile kalmadan genci yaşlısı, erkeği kadını cadde halkı, yeşil gözlü kızı derin bir suskunluğa gömdü. İşte biz asıl o suskunluğun başladığı yerde tanıştık. Öyle derin baktık ki birbirimize, dünya durdu. Yaşamış hiç bir aşık birbirine bu kadar anlamlı bakmamış, hiç bir ikiz diğerinin ne demek istediğini bu kadar iyi anlamamış ve hiç bir fotoğraf makinesi bu kadar detaylı hafızaya almamıştır  fotoğrafını çektiği kişiyi. Özünde sevimli bir teyze, "bunlara böyle yapacaksın yoksa anlamaz bunlar" gibi duble "bunlar"lı cümlesini kurana dek ikimiz de sessiz kaldık, bir diğeri "özür dileyeceğine bir de üste çıkıyor" dediğinde ise dünya durmuştu.

Biz birbirimize fırtınalı bakışlar fırlatıp egoları çarpıştırırken, olay kapanmıştı aslında. O bir "bunlar"dı teyzenin gözünde, keyfen kaldırıma park etmek, ambulans arkasından gitmek, emniyet şeridini gasp etmek, normaldi "bunlar" için. Yeşil gözlü kız ise "bunlar"dan bile öteydi artık, bakışları ile, o bir fenomendi.

Sen o delici bakışlarınla, ne geçirdin içinden gözlerime bakarken bilmiyorum (tabii ki biliyorum). Pek iyi şeyler olduğunu da sanmıyorum ama bak, ben senin için ne diledim yeşil gözlü kız...

Umarım anne olur ve bebeğinle başbaşa çıktığınız aşk dolu yürüyüşte bir "bunlar"a rastlarsın sen de.

Umarım artık çok zor yürüyecek kadar yaşlanabilirsin ve umarım alzheimer olmazsın ki mağaza gezmek için park etmiş bir "bunlar"ın sana ayırdığı 10 cm lik yerden geçmeye çalıştığınıda, delici bakılşarınla hafızana kazıdığın beni hatırlar, hak verir, benim gibilerin varlığına bir dua falan edersin.

Nerede yaşıyor ve yaşatılıyorsan, esen kal!

13 Temmuz 2012 Cuma

ÇOK SEVDİM BEN ONU...




Bir başlık yazarken hiç bu kadar zorlanmamıştım. Yazmayı da ertelemiştim uzun zamandır. Zaman, "o zaman"a doğru yaklaştıkça, kalbim tarifi zor bir ayrılık sızısı ile baş başa kaldı bir süredir. Ayrılığımızı kabullenememiş, henüz veda edememiş bir çifttik artık.

Çok sevdim ben sütümü... Az olduğunda da, çok olduğunda da. Göğüslerim yarayken de sevdim, sağıp poşetleyince de. Soğan sarmısak yediğimde, roka onu acıttığında, dere otu kokuttuğunda... Hep sevdim, çünkü oğlum çok sevdi. İlk annelik deneyimimin engin korkuları ile sevmedi sandığımda bile sevdi. Nice lezzetli şeyleri bir yana bıraktı bazen, sütümü içti lıkır lıkır. Aç yatmadı dedik, bir oh çektik defalarca.

Sütüm beni sadece oğlumun annesi yapmadı, anne yaptı. Her çocuğun annesi oldum, doğanın bir parçası oldum (hatırladım da diyebiliriz), meraklı oldum, dikkatli oldum, daha iyi beslenir oldum, çoğu zaman merak konusu oldum, utanmadan gerekirse parkta, orada burada emzirebilen bir kadın oldum, bazen arkadaşlarımın maskarası da oldum tabii.

Şimdi beni başka bir kadına dönüştüren, aslında beni bir kadına dönüştüren, bir anneye dönüştüren, bedenimin, zihnimin gücünü bana öğreten, 1500 gr doğan oğlumu besleyen, erkenden ayağa kaldıran, kıpır kıpır oynatan sütüm ile, evimizin değerlisi ile ayrılıyoruz. Sessiz sedasız. Söyleyemeden birbirimize henüz, itiraf edemeden, gizli gizli ağlaşarak.

Oğlum 1 yaşına girmek üzere artık. Ben onun 4'üncü ayından bu yana, oldukça aktif bir şekilde, oldukça stresli ama kendimi mutlu etmeyi öğrendiğim bir meslek dalında çalışmayı sürdürüyorum. Mecburi sezaryen ile prematüre dünyaya gelince bizimki,  ben de geç kavuştum sütüme. Onunla ilk buluşmamızı, okuyan, izleyen, arkadaşım olan herkesle paylaştım. İlk 6 ay oldukça aktif emzirebildim. Sonrasında sadece sütle beslenme süremiz uzayınca, parça parça formül süt de eklendi. Ağladığım, zırladığım, endişlerden uyuyamadığım, biriciğimi uyutmadığım zamanlarım da oldu, kendimi güğüm gibi hissedip aynaya bakıp bakıp hırçınlaştığım da ama usanmadı-m/k. Duymazdan gelmeyi öğrendim endişelerin sesini, mücadele etmeyi, sabretmeyi.... Sütüm öğretti hepsini. Kan ter içinde, koşar adım geldik öğlenleri işten eve biriciğim ile.  Sadece beş dakika olsa bile emzirip (hatta bazen memeyi reddetse de) vazgeçmeden aylarca denedik şansımızı.

Artık bir süredir geceleri emmeyi azaltan, hafta sonu güdüzleri bazen, hafta içi gündüzleri neredeyse hiç emmeyen, sadece sağdığım sütleri lıkırdatmayı seven oğlum büyürken, sütüm küçüldü. Henüz ayrılmadık, bitmedi ama bu gün yazıyorum, itiraf ediyorum kendime çünkü bir adım atmalıyım, biliyorum.

Hala sağıyorum. Söz verdim, son damlasına kadar onunlayım.

Onu seviyoru-m/z ve bir gün yeniden buluşmayı diliyorum.