29 Kasım 2011 Salı

NORMAL ŞARTLAR NEDİR?



Seçtiğiniz bir hastande, seçtiğiniz doktor eşliğinde, seçtiğiniz bir doğum yöntemi ile doğurduğunuz bebeğinizi, seçtiğiniz ve hatta süslediğiniz odada, siz bebeğinizi emzirirken, kocanız ile birlikte, seçtiğiniz çikolata ve pastalar eşliğinde eşinizi dostunuzu ağırlamaya normal şartlarda doğum denir.

Beklemediğiniz bir zamanda, seçmediğiniz bir hastanede, son dakikada karar verdiğiniz bir odada, pek çok eşten dosttan habersiz, süsleriniz, çikolatalarınız, pastalarınız olmadan, ağlaya ağlaya, titreye titreye, sabahın köründe ağrısız sancısız elleriniz ile verdiyseniz bebeğinizi doktorların eline, buna işkence denir.
Ameliyata 10 dk kala, gülümsediğime bakmayın...


Ameliyat saati yaklaşırken, sedyede bir şeyler imzalatılmaya çalışırken ve dahi vücuduma narkoz zerk olurken hazır değildim bu doğuma. Ameliyat giysisini giydiğimde, dünyanın en çıplak insanıydım artık. Hiç bir söz teselli etmiyor, doktorumdan nefret ediyordum. O bebeğimi almaya çalışan kadındı artık. 

Sedyede ameliyathaneye uzun bir yolculuk yaptım. Öyle o hastanede, sana büyük bir tur yaptırıyorlar. Çok açtım. Evet ben her durumda yemeği düşünebilirim. O zaman da düşündüm. Şekerim düşmüş olmalı, ameliyathane personelinin elini yıkadığı zımbırtıları, kalıp kalıp çikolata olarak gördüm. Beni ameliyathaneye alan, bir şeyler imzalatan, sakin ol diyen, nasılsın diyen, hanımefendi bilmem ne uzmanı diyen, şimdi geriye sayın diyen herkese, onlardan nefret ettiğimi söyledim. Hiç şaşırmadılar, ilk ben değildim sanırım. O güne dek yanından geçemediğim annelik iç güdüsü bayılmama 10 15 saniye kala geldi. Çocuk doktorunun geciktiği söylenince, illa bana ilk söylenen doktoru isterim diye tutturdum. Doğum biraz daha ertlendi, gerginlik arttı. 

Uyandırıldığımda, doktorumdan ve herkesten nefret ediyordum. Bebeği soramadım bile. O hemen anlatmaya başladı. İyi, ağladı, nefes alabiliyor vs.. Kilosunu sonradan öğrendim. Boğazımda acı bir tat ve tahriş hissiyle tek yapmak istediğim, bebeğim oradan çıkana dek derin br uykuya dalmaktı.

Odama çıkardılar ve işte 18 gün sürecek olan, korku, acı, üzüntü, mutluluk, telaş gibi pek çok agresif duyguyu bir arada yaşayacağımız macera başladı...






28 Kasım 2011 Pazartesi

VALİZİM HAZIR DEĞİL Kİ!




     İkimizin de elinde telefonlarımız. Dakikada 1000 kelime falan konuşuyoruz. Eşe dosta haber veriyoruz. Bir yandan hastaneyi ve yoğun bakıp servisini araştırıyoruz. Herkes şokta. Kimi şokun etkisi ile saçmalayıp bizi çok üzecek şeyler söylüyor, kimi cesaret vereyim derken öd palatıyor. Kimse mi iyi bir şey söylemez...

Gitmeyelim diyor eşim beklendiğimiz arkadaş toplantısına, gidelim diyorum, bu kafa ile evde çıldırırız. Gidiyoruz ve çok rahatlatıyorlar bizi. Erken doğan bebek hikayeleri dinliyoruz. Hiç dinlememişiz meğer bu güne dek. 

Gece evdeyiz, valizimi topluyoruz.
Ben: Çorap aldın mı?
Telaşlı eş: Aldım.
Ben: Peki çamaşır... 
Telaşlı eş: Havlu bile aldım, sen rahat ol.

Alel acele valiz toplamak zor olmuştu, bu yüzden erken doğum riskini göz önünde bulundurarak valizinizi çok önceden hazırlayın, içine de; 

  • Artık her yerde bulabileceğiniz kullan at çamaşırlar 
  • Emzirme sütyeni
  • Tercihe göre korse, önerim pamuklu olanlar Blackspae
  • Bir kaç takım gecelik & pijama
  • Sabahlık (benim önerim; polar olanlar yaz kış buz hastanelerde en rahatı)
  • Şiş ayaklarınız için pofuduk bir terlik
  • Kalın çoraplar (gaz sancısından sizi bir nebze olsun koruyabilir)
  • Diş macunu & fırçası
  • Saçınız için tarak & Fırça & Toka 
  • Belki hafif makyaj malzemeleri
  • Hastanede adım başı yoksa, el dezenfektanı (kokusuz&parabensiz)
  • Kokusuz Roll-on (sakın unutmayın)(roll-on'un kokusu bebeğiniz ile memeniz arasında girmesin)
  • Hijyneik pedler
  • Göğüs pedi
  • Humana still tea & Hipp nursing tea
  • Büyükçe bir fincan
  • Nemlendiriciler
  • Karnınız için kullandığınız çatlak kremi 
  • Göğüs uçlarınız için  Garmastan pomad
  • Hastanede vardır ama sıcak su torbası (kesinlikle unutmayın)  
  • Eşinizin kişisel bakım malzemeleri, pijamaları ve terlikleri 

  • Bebeğiniz için; hastane çıkışı tulum (5000 parça almanın manası yok)
  • Battaniye
  • Araba koltuğu (çok baktık, en çok onu sevdik; Concord)
  • Koltuğun içine yenidoğan desteği
  • Bebek bezi (benim tercihim yeni doğan için; Wiona bebek bezi oldu)
  • Parabensiz ıslak mendil (favorim; Uni baby yenidoğan)

koyun. Bunlar yeter de artar bile. Tabii bebeğiniz normal şartlarda dünyaya gelmş ise...






27 Kasım 2011 Pazar

SADECE BİR KAÇ GÜN DAHA!


Oğlumun kızgın bakışları
    

    Korkulan olmadı... İkinci gerilimin ardından, yeniden doktorumuzu ziyaret ettik ve ısrarla çalışır raporumu bile aldım. Yaptığı muayenede, su gelişi olmamasına rağmen, su hacminde daralma olduğunu tespit etti (pazartesi). Bağımsız bir sağlık kuruluşuna  bir doğrulama testi için gittik (salı). Plesentanın etrafındaki beyaz hareyi gözlemliyebiliyoruk. Oğlumuzun kafası, göğsümün altında sıkışmış, su hacmi azalmıştı. Kontrolü yapan uzman, erken doğum yapmak zorunda kalabilirsiniz dediğinde, henüz durumun ciddiyetinin farkında değildim. Bir kaç hafta daha bekleyelim, ne yapalım erken doğsun gerekirse, ona bir zarar gelmesin de, diyordum çıkışta. Doktorum raporları görünce,  NST (non stress test) yapılması gerektiğini söyledi ve hastane koridorlarını arşınlamaya başladık (çarşamba/perşembe). Perşembe günü bebeğin ciğerlerinin gelişmesi için Celestone isimli ampülü kullanmamız gerekir dediklerinde bile başımıza gelebilecekleri hayal edemiyordum. İlacın ilk dozu yapıldı (perşembe)... İlacın ikinci dozu yapıldı (cuma)... Hala bebeğimi en aznından 34'üncü haftaya kadar taşıyabileceğime, "delice" inanıyordum. Onu almalarını hayal bile edemiyordum. Belki de kendisi doğuverirdi. Onunla karnımda geçireceğim her dakika çok ama çok önemliydi.

5 Ağustos Cuma gecesi, epeydir bir araya gelmeyi hayal ettiğimiz kalabalık bir arkadaş grubu ile buluşmak için, işten eve dönmedim. Bu arada benden önce doğum yapacak olan arkadaşım herkesle vedalaşırken, ben de belki yakında doğum yaparım falan diyordum. sessiz sessiz yutkunarak. Eşimin de işlerinin bitmesini bekliyordum ofisteki odamda. Doktorum aradı. Her zamanki serin kanlı tavrı ile bana durumu anlatmaya çalıştı. Bense ısrarla olmaz, olmaz, biraz daha kalmalı olmaz diyordum. Yapamazdım... Veremezdim... Üstelik daha hastaneye karar vermemiş, doğum için hiç bir hazırlık yapmamaıştık. Narkoz fobim vardı ya da öyle sanıyordum. Çocuğun odası bile yoktu...

Odası mı? Zaten onun acelesi de yoktu...

Telefondaki ses; "üzgünüm, sen şimdi biraz ağla, sakinleş, yakınlarına haber ver, ben senin için hastanede bir oda, bebek için de küvöz ayırttım. Sabah sekizde bir ameliyatım var, erteliyip seni alalım" dedi.

Ben sustum...

Küvöz mü? Neden ihtiyacı olsun ki ona? 
Hiç bir şey düşünemiyordum ve o gece bir kaç ay sürecek bir kabusa dönüşecekti..

ERKEN DOĞUMA KOŞAR ADIM & BEBEK HAREKETLERİ


6'ıncı ayımız


Bazıları "sakınan göze çöp batar" der. Ben de dönem dönem söyleyenlerden olsam da, sağlık konusunda sakınmanın, sık  doktor ziyaretlerinin önemini gösteren, capcanlı bir örnek ile uyuyoruz  4 aydır geceleri. Biraz evhamlı bir yapım var. Çok düşünür, çok karıştırırım. 27'inci haftanın sonunda kendini gösteren mini su akışının altında başka bir şey yattığını düşünüyordum. O güne dek saymadığım bebek hareketlerini saymaya başladım. Bebek hareketliliği, bebeğin sağlığı hakkında doktorlara önemli ipuçları veriyor. Anne için ise bebeği kontrolünün şimdilik en eski ve pratik yolu. Bu hareketler, daha evvel hamilelik yaşamış olanlarda 16'ıncı haftada bile başlayabiliyormuş. Ben 21'inci haftada aniden hissetmeye başladım. Üstelik annemin ve arkadaşlarımın anlattığı gibi; kelebek uçması falan şeklinde değil, bebeğim bildiğimiz takla atıyordu. Hareket sayısı gittikçe arttı. 26'ıncı ve 27'inci haftalarda pik noktasına ulaştı. Böyle de olması gerekiyordu. Giderek daha da fazla hissetmeliydim. Benden bir ay daha önce doğum yapacak olan arkadaşım her gün anlatıyordu, ona masallar okuyorum, kafasını hissediyorum, hah şimdi de ayağını hissettim... Oysa bende ne kafa ne ayak hissetmeleri başlamıştı, üstelik bu hareketler gittikçe azalıyorlardı.

Bebek hareketlerini saymaya böyle başladım. İlk hafta azalması abartısız "gözle" bile görülebilir düzeydeydi. Hemen bir doktor ziyareti ayarladık. Kontrol edildim, her şey normaldi. Üstelik küçük bir show da yapmış, taklalar atmıştı bizimkisi. Yine de bir gariplik olduğunu hissediyordum. Saymaya devam ettim. İş yerinde küçük molalar veriyor, rahat bir koltuğa yaslanıp günde iki kez sayıyor, not alıyordum. 

Hissettiğim hareketleri zayıf, orta kuvvette ve kuvvetli olarak sınıfladım. Yanlarına gün boyu ve molalarda ne kadar hissettiğimi yazıp grafikledim. Sonuç netti: azalıyordu. 

Yeni bir doktor ziyareti, yine her şey yolundaydı. Evhamlı bir manyak izlenimi vermeyi başarmıştım ama hayır bir terslik olduğunu hissediyordum. Artık Uykusuzannelerklubü'nün erken bir üyesiydim.

31'inci haftamızın başıydı... Sabaha karşı, yeni dalmıştım ki, karnımda o garip şeyi hisettim. Karın kaslarım adeta göbek deliğime doğru toparlanıyordu. Ağrı, sancı yoktu. Nefessiz kalmıştım korkudan. Eşimi uyandırdım, dokundu, karnım taş gibiydi. Beni sakinleştirdi. Sadece yarım saat sonra ise kasılmaların ikincisi gelecekti...

26 Kasım 2011 Cumartesi

TATİL DÖNÜŞÜ...


Epeydir bu kadar uzun bir tatil yapmamıştık. Karnım fazla büyümediği için, oldukça rahat ettim ama haziranın başı olmasına, benim dışımda herkese göre de hava serin olmasına rağmen klima sürekli çalıştı. Dönüş günü çabucak toparlanıp, bizi havalimanına götürecek araca bindik. Büyük bir otobüs... Korkunç bir şoför... İnanılmaz bir hızla seyretti ve sürekli frene basmak zorunda kaldı, çukurlara girdi, çok rahatsız bir yolculuk yaşattı. İnip te bagajdan valizimizi alır almaz, içimden bir ses kontrol etmemizi söyledi. Büyük bir şoka uğradık fermuarı açar açmaz çünkü içi biberon dolu bir valizdi bu. Üstelik bizimkinin aynısı. Oteli aradık valiz orada, uçak için vakit az, yol uzun, stresin bini bin para... Taksiye verin dedik, bir baktık paramız çok az, çekelim dedik atm bozuk. Tatilin verdiği dinginlik çoktan uçup gitmişti. Üstelik yoruldum oturmak istiyorum ama herkes sigara tiryakisi, üstelik kimse de, hamile kandının yüzüne üflemesek ne iyi olur, demiyor. Stres küpüne döndüğüm an bacaklarımdan akan sıvıyı hissettim. Önce bunu yaşayan her hamile gibi, gittikçe sıkışan idrar torbamı suçladım. Utancımdan elimle sildim renksiz kokusuz sıvıyı. İki dakika sonra bir kez daha sızdı bacaklarımdan ve emin oldum bunun idrar olmadığına. Bu besbelli bebeğin suyuydu. Şoktaydım... 
Taksici zor durumumuzdan faydalanıp, son paramızı alır, eşim onunla uğraşırken, ben de korku dolu anlar yaşıyordum. Alacak verecek meselesi bitince durumu anlattım, hemen doktorumu aradık, acilen hastaneye gelmemi istedi, oysa biz 5 dakika sonra uçağa binecektik. Telefonda beni sakinleştirdi. Sabah erkenden hastaneye gidecektim. Hangi akla hizmet o uçağa bindiğimizi bilmiyorum. Hayatımızın en korku dolu uçak yolculuğunu yaptık. Su akışı durmuştu. Her şey yolunda gibiydi, ağlıyordum.

Pazar sabahı, saat 08:30, doktorumuzun sık sık doğum yaptırdığı hastanenin kadın doğum servisindeyiz. Su akışının devam edip etmediğine bakmak için ph testi yapılıyor. Hayatımda hiç bu kadar canım yanmamış. Doktorumuz eşime dikkatimi dağıtacak bir şeyler söyle diyor, eşim panik, bana ilk söylediği kelime; Caterpillar... 

Sonuç; her şey yolunda. Yorum; bebek bu kadar hareket edince belki minik bir delik açılıp, sonra kendiliğinden kapanmış olabilir. Su gelişi yok. Su miktarı iyi.

Ben; canım o kadar yanmıştı ki; iki gün yürüyemedim.

O TATİL!


 

     Çok özel bir jürinin ve çok sevgili arkadaşım Ekin Anıl'ın eşliğinde girdim tez sınavıma. Geçtim. Çok mutluydum. Artık rahatlamaya ve aylardır hayalini kurduğumuz tatile gitmeye hazırdık. 27'inci haftamızın içerisindeydik ve karnım ağırlaşmadan, havalar da ısınmadan bu tatili tamamlamalıydık. Bodrum sevdalısı olmasak da, bu kez dinlenmek için Bodrum Torba'da gerçekten çok romantik bir mekan tercih ettik. Sessizlik, bol güneş ve biz harika vakit geçirdik. Çok iyi beslendik. Kendimize çok iyi baktık. Tatilin sonunda olacaklardan habersiz, epey eğlendik.

Bu tatilin bize hediyesi, o güne dek çok da hareketli olmayan minik oğlumuzun, güneşin de etkisi ile inanılmaz bir şekilde hareketlenmesi oldu. Karnım sürekli hareket halindeydi. Bolca kremlenip, sadece sabah ve akşam güneşine çıkmama, kireç gibi bir suratla dolaşmama rağmen koltuk altlarımda ve göğsümde lekeler olmuştu. Güneşlenirken karnımı sadece güneş kremleri ile korudum. Özel bir koruma yapmadım ama mümkün olduğunca direk güneşten kaçındım. Açık renk giysiler giydim. Bolca su ve sıvı içecek tükettim. Şekerden kaçındım, dondurmadan asla. Bolca dinlendim. Her yüzmemin ardından bikinimi değiştirdim. Oğluma tatilimiz süresince müzik dinlettim. Tahmin ettiklerinizden değil, aklıma ne gelirse. En sevdiklerimden... Klasik te, rock ta dinledi... (Müzik ile ilgili daha sonra ayrı bir yazı yazacağım.)

Hamile arkadaşlarıma tatil planları ile ilgili önerebileceğim en önemli şey, tatile havalar sıcaklaşmadan çıkmaları olacaktır çünkü hamileyken metabolizmanıza inanamıyorsunuz.  Güneşten ve aşırı nemden uzak durun. Su kaybetmemek hamileler için çok tehlikeli. Tabii güneşin bir de lekeleme riski var ki, hamilelik ve doğum sonrası depresif halinize büyük katkıda bulunabilir. Aman dikkat!!

Bu vesileyle, hamile bir kadının yaz tatili için olmazsa olmazlarını yazayım;
  • Nereye giderseniz gidin, gece üşümemek için çorap, (ayaklar o bedenin bir parçası değil sanki...)
  • Bol, serin tutan ve vücudunuzun büyük bir kısmını güneşten koruyan giysiler,
  • Geniş şapkalar,
  • İçeriğini dikkat ile incelediğiniz güneş kremleri, (benim günlük tercihim; La Roche-Posay)
  • Cilt kurulukları için doğal yağlar, (çok memnunum; Melvita)
  • Bol miktarda bikini & mayo, (mutlaka bir beden büyük bir tane bulundurun -çok kilonuz yoksa hamile mayosu & bikinizi almanızı önermem)
  • Rahat terlikler, (daima; Birkenstock)
  • Çatlak-patlak kreminiz, (ben bir tek onun kokusuna dayanabildim;Bella Bee)
  • Dudaklarınız için nemlendirici, (favorim; Blistex)
  • Gece gezmeleri için ceketler & hırkalar,
  • Hamile iç çamaşırları (bir haftada ne kadar büyüyeceğinizi tahmin edemezsiniz),
  • Vitaminleriniz

ve bir kadının bulundurması gereken diğer her şey.












25 Kasım 2011 Cuma

NASIL BİR HAMİLELİK?

5'inci ayımız

Oldukça güzel...

Çok mutlu, enerji dolu bir hamilelikti benimki. Güne erken başlıyor, hiç bir zaman uyuklamıyor, müthiş bir konsantrasyon ile çalışıyordum iş yerinde. Güle oynaya geçiyordu günler. Arada ufak ufak sinir yapıyordum eşe dosta ama olacak o kadar cinsindendi hepsi ve çok anlayışlılardı bana karşı.

Yeme içme konusunda biraz sıkıntılıydık. İş yerinin yemeklerini yiyemiyor, evden ya da dışarıdan getirtiyordum. Yine de en sağlıklı şekilde beslenmeye çalışıyor, hiç bir şeyden kısmıyordum. Günde yarım bardak filtre kahve kaçamağı yapıyordum. Bebeğin kilo alımı gayet iyiydi. Droktoruma göre her şey hep normaldi bebeğimin alınmasına karar verilene dek. Doğuma gittiğimde sadece 8 kilo almıştım, bebek ise ultrason ölçümlerinde 1900 gr görünüyordu (değilmiş). İyiydi haftasına göre. Doktor kontrollerimi asla atlamadım. Hafif yürüşümü, hamlie yogamı ihmal etmedim.

Tez jürim yaklaştığında epey zorlanmıştım. Okulum, bölümüm tüm sorumluluğu bana yüklemiş, sevgili danışmanım, güzel insan Can Bilgili dışında da kimseler pek yardımcı olmamıştı. Abartısız, son dakikaya kadar çalıştım. Altıncı ayıma dek de iş çıkışı masa başında oturup tez yazdım.  Altıncı ayın sonuda gireceğim sınavın stresi dışında hiç bir şey canımı sıkmıyordu. 

Bulantım sadece bir kaç gün oldu. Belim hiç ağrımadı, bir tek oturunca batan kalça kemiğimden çektim. 4'üncü ayda başlamış ve o da geçmişti son zamanlarda.
Tez sınavımı atlatır atlatmaz, işte o beklediğim müthiş tatili yapmanın vakti de gelmişti. Bebek gittikçe hareketleniyordu. Ağırlaşmadan, o tatili yapmak istedim. Ne olduysa o tatilin dönüşünde oldu diyebilirim...






 

NEDEN YAZDIM!

Oğlum'un ilk ayı

    Çok isteyerek, planlayarak yaptığımız bebeğimiz, çok bir hazırız dediğimiz anda bize attıgı golle erkenden dünyaya geldi. Üstelik hiç hazırlık yapmadığımız, bilmediğimiz, pek de istemediğimiz bir şekilde; sezeryan ile doğarak, siz misiniz plan yapan, işte böyle bozarım diyerek.

32'inci haftanın başında, 1630 gr ağırlığında (bir gün sonra sadece 1500 gr.dı), yalan değil, nurtopu gibi sevimili bir oğlumuz oluvermişti. Bebeğimizin daha önce hiç duymadığımz bir sebepten dolayı alınmasından, 17 gün süren yoğun bakım sürecimizden tutun da, başımıza gelecek/gelen-ler hakkında hiç bir yerde bulamadığımız, birilerinin on-line paylaşması için telefon elde nöbet tuttugumuz gecelerin ve tabii ki sonrasının bir özetidir bu blog.