27 Kasım 2011 Pazar

SADECE BİR KAÇ GÜN DAHA!


Oğlumun kızgın bakışları
    

    Korkulan olmadı... İkinci gerilimin ardından, yeniden doktorumuzu ziyaret ettik ve ısrarla çalışır raporumu bile aldım. Yaptığı muayenede, su gelişi olmamasına rağmen, su hacminde daralma olduğunu tespit etti (pazartesi). Bağımsız bir sağlık kuruluşuna  bir doğrulama testi için gittik (salı). Plesentanın etrafındaki beyaz hareyi gözlemliyebiliyoruk. Oğlumuzun kafası, göğsümün altında sıkışmış, su hacmi azalmıştı. Kontrolü yapan uzman, erken doğum yapmak zorunda kalabilirsiniz dediğinde, henüz durumun ciddiyetinin farkında değildim. Bir kaç hafta daha bekleyelim, ne yapalım erken doğsun gerekirse, ona bir zarar gelmesin de, diyordum çıkışta. Doktorum raporları görünce,  NST (non stress test) yapılması gerektiğini söyledi ve hastane koridorlarını arşınlamaya başladık (çarşamba/perşembe). Perşembe günü bebeğin ciğerlerinin gelişmesi için Celestone isimli ampülü kullanmamız gerekir dediklerinde bile başımıza gelebilecekleri hayal edemiyordum. İlacın ilk dozu yapıldı (perşembe)... İlacın ikinci dozu yapıldı (cuma)... Hala bebeğimi en aznından 34'üncü haftaya kadar taşıyabileceğime, "delice" inanıyordum. Onu almalarını hayal bile edemiyordum. Belki de kendisi doğuverirdi. Onunla karnımda geçireceğim her dakika çok ama çok önemliydi.

5 Ağustos Cuma gecesi, epeydir bir araya gelmeyi hayal ettiğimiz kalabalık bir arkadaş grubu ile buluşmak için, işten eve dönmedim. Bu arada benden önce doğum yapacak olan arkadaşım herkesle vedalaşırken, ben de belki yakında doğum yaparım falan diyordum. sessiz sessiz yutkunarak. Eşimin de işlerinin bitmesini bekliyordum ofisteki odamda. Doktorum aradı. Her zamanki serin kanlı tavrı ile bana durumu anlatmaya çalıştı. Bense ısrarla olmaz, olmaz, biraz daha kalmalı olmaz diyordum. Yapamazdım... Veremezdim... Üstelik daha hastaneye karar vermemiş, doğum için hiç bir hazırlık yapmamaıştık. Narkoz fobim vardı ya da öyle sanıyordum. Çocuğun odası bile yoktu...

Odası mı? Zaten onun acelesi de yoktu...

Telefondaki ses; "üzgünüm, sen şimdi biraz ağla, sakinleş, yakınlarına haber ver, ben senin için hastanede bir oda, bebek için de küvöz ayırttım. Sabah sekizde bir ameliyatım var, erteliyip seni alalım" dedi.

Ben sustum...

Küvöz mü? Neden ihtiyacı olsun ki ona? 
Hiç bir şey düşünemiyordum ve o gece bir kaç ay sürecek bir kabusa dönüşecekti..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder